31 Ocak 2015 Cumartesi

The Balm allıklarım: FratBoy ve Hot Mama

Merhaba herkese,

Bugünkü yazımı bence dünyada hak ettiği değeri tam bulamamış ama son dönemlerde özellikle ülkemizdeki kullanıcılarını epeyce memnun etmiş ve popüler olmuş The Balm markasının allıklarına ayırdım. Çok da eski mazisi olmayan bir marka aslında The Balm. Marissa Shipman tarafından 2004'de kurulmuş bu firmanın temel felsefesi ise 5 dakikada güzellik. Benim de son dönemde bir hayli ilgimi çeken bir marka oldu diyebilirim. Özellikle allık, aydınlatıcılarını ve renkli nemlendicilerini çok başarılı buldum. Farları da çok tozutmasına rağmen sınıfı geçti diyebilirim benim için. Şuradaki yazımda aynı markanın renkli nemlendiricisi olan The Balm Shelter ile ilgili detaylı düşüncelerimi okuyabilirsiniz. İlerleyen günlerde bende bulunan diğer ürünleriyle de ilgili yazılar paylaşmayı düşünüyorum.

Bugünün konuklarına geçecek olursak, allıklar: Frat Boy ve Hot Mama!


Frat Boy mercan renginde, şeftali barındıran pembe tonunda bir allık. The balm allıklarının en şaşırtıcı tarafı bence fiyatlarına göre verdiği renk yoğunluğu (pigmentasyonu). Pahalı ürünleri, daha uygun fiyatlı ürünlerden ayıran özelliklerden birisidir bu. En azından verdiğimiz paranın hakkını böyle alıyoruz diye kendimizi avuturuz:) Son yıllarda bu ezber bozuluyor sanırım ve bu ezberi bozan firmaların başını da The Balm çekiyor bence çünkü farlarında, bronz ve aydınlatıcı pudralarında da aynı renk yoğunluğunu ve kalıcılığını görebiliyorsunuz. Frat Boy'a dönecek olursak mat bir allık olduğu için benim hemen hemen her makyajımla uyum sağlıyor. Kalıcılığı da iyi sayılır. Bende zaten hiçbir toz allık akşama kadar durmuyor yenilemezsem. İster hafif doğal bir makyajla ister gece makyajıyla uygulamadaki yoğunluğu değiştirerek severek kullanıyorum. Ürünü o kadar az az kullanıyorsunuz ki benimki aylar geçmesine rağmen daha dün alınmış gibi duruyor.


Hot Mama ise içinde pembelik barındıran şeftali tonunda bir allık bence. İçinde hafif ışıltılar var ama bu sim gibi değil de ışık vurunca onu yansıtan mikro tanecikler gibi geldi bana. Sedefli gibi. Kalıcılık, verdiği renk yoğunluğu açısından Frat Boy'la aynı özelliklere sahip o yüzden tekrar etmeyeceğim. Esmerlere de çok yakıştığını düşünüyorum bu allığın.



Sonuç olarak The Balm'ın allıklarını hala denemediyseniz ben bir şans verin derim. Yazmayan, çizmeyen, söylemeyen kalmadı bu allıkları. Ben de geç tanışanlardanım ama inanın verdiğim şansa değdi, üstelik çok uygun fiyata 8,5 gr gibi epey uzun bir süre kullanabileceğiniz ürünler alıyorsunuz. The Balm markasına Gratis'lerden ulaşabilirsiniz. Hele indirimde yakalarsanız sanırım keyfinize diyecek kalmaz:)
Yan yana renk farklılığını daha iyi anlayabilirsiniz.

Fotoğraflarda çok belirgin çıkmasalarda benim yüzümdeki doğal duruşları aşağıdaki gibi:





28 Ocak 2015 Çarşamba

Anne adaylarına veya bebek hediyesi alacaklara minik bir tavsiye: Philips AVENT Kombine Buharlı Pişirici ve Blender

Merhaba:)

Bugün benim için oldukça keyifli bir gün. Geçen sene bu saatlerde evde 3 kişi harıl harıl temizlikle uğraşırken akşam doğuma gideceğimi ve hayatımın bu denli değişeceğini bilmiyordum. Bugün oğlumun 1. yaş günü:) 5,5 hafta erken doğum yapmıştım ve herkesin ne kadar şok geçirdiğini dün gibi hatırlıyorum. Doğumdan 3 gün önce doktor kontrolümüz vardı ve bana her şeyin normal olduğunu söyleyip 3 hafta sonrasına randevu verdi. Abdala malum olur derler ya, 6 aylık hamileyken ben söylenmeye başladım. Bu bebeğin hiçbir şeyi yok ne zaman alacağız, ya erken doğarsa ne yapacağız diye ortalığı yıka yıka beşiğini filan aldırmıştım hep. Bu arada ben sık sık suyun geldiğini anlamama ihtimali yok değil mi diye abuk sabuk sorular soruyordum (Bir arkadaşımın başına gelmişti), herkes bana kızım doktor sana sezaryen dedi senin suyun gelmeyecek ki deyip duruyordu. Peki kim haklı çıktı tabi ki ben:) Suyunuz gelince anlamama şansınız yokmuş:)))
Eşim İstanbul'daydı iş için ve ona telefon ettiğimizde doğuma gidiyorum diye bana ''Sen ne yaptığını sanıyorsun?'' diye bağırmıştı. Ona şaka yaptığımızı düşünüp, konferanstan çıkarttığımız için kızmıştı. Ben de tabi onun bana ne yapıyorsun demesine çok bozulmuştum:) Doğuruyorum, ilk uçakla buraya gel dediğimi hatırlıyorum. Ve bir sürü bir sürü daha macera atlattıktan sonra gece 23:10 sularında oğlumu kucağıma almıştım. Anne adaylarına şunu söyleyebilirim ki inanın kucağınıza alana kadar, hamilelikte dahil nasıl bir his olduğunu asla anlayamıyorsunuz. İyi ki doğdun oğlum! :*

Elbette bugünün konusu bu değil. Ben sizlere büyük bir hevesle almayı düşündüğüm ama Yasin ve Hüsne'nin (Zakia's Ghassoul Kil Maskesi yazımdan hatırlarsınız) benden erken davranarak bana doğum hediyesi olarak gönderdiği bir aletten bahsedeceğim.
Ben kutusunu attığım için bu fotoğraf netten alıntıdır.

Philips Avent'in kombine buharlı pişirici ve blenderı. Ne umutlarla paketini parçaladığım, ne kadar heyecanla katı gıdaya geçsek de hemen kullansam diye beklediğim bir üründü. Tüm hayallerim elimde kaldı:(
Oğlum şu an 1 yaşında ve ben bu aleti bir kere bile kullanamadım. Neden mi? Çünkü doktorlar blender kullanılmasını yasaklıyorlar:) Meyveleri cam rende kullanarak rendeliyorsunuz, sebzeleri ise ya çatalla eziyorsunuz ya da süzgeçten geçiriyorsunuz. Zaten biraz büyüyünce taneli bırakıyorsunuz ki çiğnemeyi ve yutmayı öğrensin diye. Eğer sizde katı gıdaya geçince elinizin altında böyle pratik bir ürün olsun diye hevesleniyorsanız boşa hayal kurmayın. Hediye alacaklar da bence bunu daha sonraki yaşlar için bir alternatif olarak görsünler.



Bu aletin beni en cezbeden yanı aynı anda hem buharda pişirip hem de blenderdan geçirebilmesiydi. Aletin üst kısmındaki kulplu haznesinin bir tarafında pişirme aksanı diğer tarafında bıçak kısmı var. Pişirdikten sonra ters çevirip blenderdan geçiriyorsunuz ve tek aletle püreniz, çorbanız, mamanız hazır.

Ben hala kullanabileceğimden umutluyum. Yarın doktor randevumuz var ve artık 1 yaşını doldurduğu için izin isteyeceğim, umarım verir:)

Umarım işinize yarar bu ufak bilgi. Güzel bir gün geçirmeniz dileği ile...

Sevgilerimle...

27 Ocak 2015 Salı

Biraz yeme-içme, biraz makyaj alışverişi : haydi sohbet edelim:)



Herkese merhaba,

Üç günlük bir aradan sonra yine vır vır vır karşınızdayım. Bugün her şeyden birazcık ortaya bir muhabbet edelim istedim. Geçtiğimiz hafta sonu yaptıklarımdan sizlere aktarabileceğim deneyimlerimi paylaşmak istedim. Bu arada müthiş bir salgın var bizim evlerin burada birimiz iyileşse, diğerimiz dökülüyor:) Sıra bende sanırım dün gece korkunç bir boğaz ağrısı beni ele geçirdi. Konu hastalıktan açılmışken (doktor olmadığımın altını çizerim) cüssemin aksine benim öyle güçsüz bir yapım var ki her sene mutlaka aylarca hasta olurdum. Gelsin antibiyotikler gitsin iğnelerle ayakta dururdum. Öyle ki artık sorana hastayım demeye utanırdım. Hamilelik döneminde tabi gelsin ilaçlar diyemeyeceğime göre kendime çok ekstra özen göstermem gerekti. Bana o zaman doktorumun şöyle bir tavsiyesi olmuştu; burnunun tıkanmaya başladığını hissettiğin an, daha akmadan filan, hemen deniz tuzu kullanıp orayı temizle çünkü genize giden akıntı sabah sende boğaz ağrısı ve tahrişine neden olabilir demişti. Bir de halsiz hissettiğinde meyve ve sebzelerden aldığın C vitamininin yanı sıra mümkünse ekstradan da c vitamini al demişti. Ne yalan söyleyeyim ben de çok işe yaradı bu iki yöntem. Tabi virüse pek bir çözüm yok kaptınız mı ama ben bu yöntemleri hala uyguluyorum ve gerçekten iyi geliyorlar belki siz de doktorunuza danışıp denemek istersiniz:)

Bugün ilk konum cumartesi akşamı yemeğe gittiğimiz L'Antico Castello hakkında olacak. Ankara'da Filistin caddesinde eski Kitchenette'in yerine açılan bir İtalyan restoranı. Kapısına gelince bile o şirin villanın büyüsüne kapılıyorsunuz, ama içerisi daha bir muhteşem. Sanki etrafınızda kimse olmasa muhteşem bir evde (saray torunu diyelim:)) yemeğinizi yiyorsunuz zannedersiniz. Son derece samimi, estetik, ferah bir ortam sizi bekliyor. Çalışanlar çok olumlu, güler yüzlü, işini bilen kişilerdi. Sırf ortamında içinizi ısıtmak için bir peynir tabağı bir kadeh şarap içilmeye bir öğlen kaçılacak bir yer. Ben de genel olarak geceden ve restorandan memnun kaldım AMA:) hep bir ama olur değil mi:) Ama yemeklerle ilgili küçük bir önerim olabilir gideceklere. Genel olarak her şey çok özenli, ekmekleri çok güzel, başlangıçlar keza öyle, pizza deseniz beklentilerinizi karşılar ama benim yediğim fıstıklı somonu yemeyin derim. Somon öyle güzel bir balıktır ki kendisinin yağı ve yapısı bakımından o sulu, nemli hali çok dikkatli pişirmesenizde kalır, yani onu kurutmak ayrı bir başarı ister. Tebrik ederim şefimizi kupkuru bir somon geldi bana:) Keşke et isteseydim en azından nasıl pişmiş diye soruyorlar ona göre gelir dedim ki arkadaşlarımın istediği orta pişmiş et de kuru gelmiş. Et ürünlerinde o ince çizgi yani pişmiş ama nemini kaybetmemiş bir balık, et sunmak ustalık isteyen bir iş. Sadece bu geceye mi özgüydü bilemiyorum ama benden et ürünleri sınıfta kaldı diyebilirim. Kardeşimin yediği lazanya gayet güzeldi. Ben buradan şunu çıkardım demek ki et, balık yemeyeceğiz has İtalyan lezzetleri olan pizza, makarna, lazanya, risotto filan tercih edeceğiz ki tadımız kaçmasın:) Tatlılar bence mükemmeldi onlara da lafım yok bu arada. Güzel güzel giyinip hoş bir akşam yemeği belki de sevgililer günü yemeği için size bir fikir olsun istedim.

Biraz da makyajdan bahsedelim. Dün kuzenim için makyaj malzemesi alışverişine çıktık. Kuzenim bu sene üniversiteye başladı, 19 yaşında. Elbette her genç kız gibi o da makyaja meraklı ama henüz yeni yeni başlıyor. Özge abla ne alayım, şunu nasıl süreyim, bu nasıl yapılıyor diye sorular başlayınca hadi dedim bu sene sana doğum günü hediyesi olarak mini bir makyaj koleksiyonu oluşturalım. Geçen ay Amerika'dan birkaç makyaj fırçası istetmiştim kendisine, dünde istediklerini almaya Kentpark'a gittik. Önce MAC' e girdik prep+prime aydınlatıcı almak istiyordum kendisine ama maalesef beğenmedi renklerin duruşunu, açıkçası doğru kullanımını anlatsam da ikna edemedim kendisini o yüzden ona bir şey alamadan çıktık. Watsons ve Gratis'ten yaptık alışverişlerimizi. Maybeline markasının Affinitone kapatıcısını aldık. Gayet güzel ve aydınlık durdu yüzünde. Rimmel London, Wet n Wilde far paletlerinden aldık, Essence'in yine çok güzel açık pastel tonlarında bir far paletini aldık. Makyaja yeni başladığı için daha uygun fiyatlı, heba etse üzülmeyeceği ürünlerden başladık. Bu arada ben de ne zamandır denemek istediğim Rimmel London'ın Stay Matte transparan pudrasını bulup alabildim. Uygun fiyatlı bir alternatif elimizde bulunsun diye. Bakalım memnun kalacak mıyım?

Pudra seçiminde kendisinin ısrarı üzerine Flormar'a gittik. Fondöten kullanmadığı için kendi
tonlarında bir pudra aldık. Flormar'da gezinirken çok güzel bir pudra dikkatimi çekti, dedim ki bunu allık olarak kullanabilir. Deluxe Multi Effect Powder diye geçen bu ürünün 1 numarasını aldık. Ben bu pudrayı o kadar sevdim ki başaka birine daha hediye ederim diye fazladan aldım. Benim bitirilmeyi bekleyen o kadar çok allığım var ki artık kendime almıyorum:) Yumuşacık bir yapısı var, dağıtması çok kolay. Flormar bu pudrasıyla açıkçası beni çok şaşırttı. Büyük bir alkış aldı benden diyebilirim. Umarım performansından da memnun kalır kuzenim.


Elimi çok hafif dokundurduğum hali



Ben de iki tane tırnak için CC oje mi desem, ne desem bilemediğim ürününü aldım Flormar'ın. Dün gece sürdüm ama memnun muyum değil miyim anlayamadım. Badana boyası kıvamındalar sanki, yoğunlukları ve renklerin duruşu açısından. Biraz deneyip öyle fikirlerimi paylaşmam daha doğru olacaktır.

Açıkçası diğer aldığımız ürünleri hatırlamıyorum:) Kendisi eve götürdüğü için fotoğrafları da koyamıyorum. Güzel bir alışverişti diyebilirim ama.



Umarım sizin hafta sonunuzda keyifli geçmiştir ve yazımı keyifle okumuşsunuzdur. Şimdilik bu kadar..


Sevgilerimle...

23 Ocak 2015 Cuma

Nars sabitleyici transparan pudra (cyrstal)

Merhaba,

Blogumun bugünkü konusu NARS'ın şu meşhur transparan, sabitleyici pudrası. Birçok yabancı ve Türk blog yazarının öve öve bitiremediği bu transparan pudrayı bir de ben yazayım dedim. NARS'ın bu ürününe geçmeden önce biraz transparan, sabitleyici pudralar hakkında konuşmak istiyorum.(ehh artık alıştınız ürüne geçmeden önce vır vır konuşmama:))
Ben üniversitedeyken henüz bu sabitleyici transparan pudralar çok popüler değildi veya ben o kadar ilgili değildim. İlk bu tarz pudramı da yine üniversite yıllarımda bir Fransa'ya gidişimde edinmiştim. Hiç unutmuyorum annemle maratona katılmışız gibi koştururken bir kozmetikçide Helena Rubinstein'in 3 tane 30gr'lık ürününü almıştım.(Opalescence-13 Angel Dust, 14 Holy Halo ve aşık olduğum bronz pudrası 06 Summer Gold) Hala aydınlatıcı niyetine kullandığım pudrası  aynen duruyor. Hatta sanki bitirebilecekmişim gibi yedeğini de almıştım. (Gün geçtikçe yedekleme takıntımın ne boyutlarda olduğunu anlayacaksınız:))
 İlk beyaz pudramda Helena Rubinstein'ın Opalescence serisinin 13 numaralı Angel Dust isimli pudrasıydı. Ben bu ürünü bitirdim arkadaşlar:) Dile kolay 30 gr bitti ama herhalde bir 7 senede filan. Bu pudrayı sadece göz altlarımı sabitlemek için kullanmıştım. Kullandığım dönemlerdeki fotoğraflardaki o aşırı beyazlık işte bu pudraydı maalesef.
Bu alandaki ilk pudram olduğu için şimdi size kendisini kötülemeyeceğim ama elbette zaman içinde çok daha iyileri ile karşılaştım.
Önce şu soruyu soralım, makyaj malzemelerimiz arasında transparan, sabitleyici pudra olmazsa olmaz mıdır? Bana bu soruyu 10 sene önce sorsaydınız yok canım, o kadar da mühim değil bunlara takılmamak lazım derdim. Bu soruyu bana bugün sorarsanız olmazsa olmaz derim. Bunun en önemli sebeplerinden birisi artık göz altlarımın 20'li yaşlardaki kadar gergin ve muntazam olmaması. Ne alaka der gibisiniz, hemen açıklayayım. Benim için bu pudraların iki temel amacı var. Birincisi ten makyajımı sabitleyip, yağlanan ve parlayan bölgeleri matlaştırmak. İkincisi ve bence en önemlisi göz altı kapatıcımı sabitleyip göz altımdaki çizgilere dolmasını engellemek. Göz altındaki çizgiler arttıkça, aralarına dolan kapatıcılarda artıyor maalesef:) Sizlere de önerim hem makyajınızı sabitleyip, fazla parlamayı kontrol altına almanız için hem de göz altlarını sabitlemeniz için elinizde bir tane transparan pudranın bulunması.
Yeri gelmişken şunu da belirteyim, her iki türlüsünü de kullanmış biri olarak, benim bu tarz pudralarda tercihim toz olanlardan ziyade sıkıştırılmış olanlar. Hem fırçanıza çok fazla ürün alıp una bulanmış gibi bir görüntüye sahip olma riskiniz azalıyor hem de etraf daha az tozutuyor, kirleniyor.
NARS'ın transparan pudrasından önce MakeupForever'ın sabitleyici pudrasını kullanıyordum. Anneme hediye ettim ama yine alacağım, bir de uygun fiyatlı markalar arasında yer alan Rimmel London'ın Stay Matte serisinin transparan pudrasını denemek istiyorum.

Hele şükür konumuzun yıldızına gelebildik:)
NARS Translucent Crystal Light Reflecting Setting Powder!!!




Hiç kullanışlı olmayan, hemen kirlenen ve temizlenemeyen, tipik NARS'ın çok şık kauçuk ambalajında geliyor. Kutuyu açınca ürünü iki gözlü bir kese içinde buluyorsunuz. Bir gözünden uygulama için sünger çıkıyor, diğer gözünden de pudra çıkıyor.




 Pudraya parmaklarınızla dokunduğumuzda, oyuncakçıdan alınmış, plastik makyaj malzemesine
dokunuyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Merak etmeyin onca parayı bir oyuncağa vermediniz:)) Zar zor rengi elinize geçiriyorsunuz. Sakın burda panik olmayın, bu yüzümdeki parlamayı nasıl kontrol edecek diye, fırçanıza gelen kadar ürün pekala yetiyor, abartıp üst üste sürmenize gerek yok. Bu arada ben pudra fırçasıyla kullanmanızı öneririm.





Yüzde tamamen transparan duran bu pudranın içindeki ışıltılarda sizi yanıltmasın. Asla parlak bir izlenim vermiyor. Bence sağlıklı, canlı bir cilt izlenimi veriyor. Sanırım diğer kullandığım sabitleyici pudralardan en büyük farkı bu. ( Guerlain, Meteorites pudrayı saymazsak ama ondan da ayrıldığı noktalar var) Ayrıca kullandığınız fondötenin o ışıldayan, sağlıklı görünümünü de bastırmıyor, bilakis daha da destekliyor. Bu anlattıklarımdan sakın aklınıza yağlanmış bir cilt görüntüsü gelmesin, yağlanmayı da gayet güzel kontrol altına alıyor.




Ben çok memnunum kısacası. Bittikçe yenilenen ürünlerden olacak:) Sephora mağazalarından NARS'ın ürünlerine ulaşabilirsiniz. Fiyatı 110tl.

Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur.

Sevgilerimle...

22 Ocak 2015 Perşembe

Divergent (ayrık, aykırı) Eyeliner Uygulaması

Merhaba:))

Bugün sizlere 2014 yılında sıkça karşımıza çıkan divergent (ayrık, aykırı) eyeliner uygulamasından bir örnek vereceğim. Birçoğumuz eyelinerın o simsiyah, keskin duruşuna hayran olsak da ben bugün sizlere aslında başka renklerdeki eyelinerların da pekala benzer etkiye sahip olabileceğini göstermek istiyorum. Bu arada bir taşla iki kuş vurayım dedim hem renk farklı olsun hem de eyeliner uygulaması:)

Neden farklı renkleri seviyorum? Farklı renkler derken aklınıza hemen canlı, simli eyelinerlar gelmesin. Elbette onlar da doğru kullanıldıklarında çok hoşuma gitse de ben bugün siyaha alternatif olabilecek renklerden bahsetmek istiyorum. Benim için gri, antrasit rengi ve kahverengi eyelinerlar her zaman siyaha alternatiftir. Hatta düğünümde toz pembe bir gelinlik giymiştim ve eyeliner olarak ince, mat, gri bir eyeliner çekmiştik. Gelinlikle net, baskın siyah yerine gri tonunu kullanmak zaten doğal ışıltısı olan göz makyajıma daha fazla uyum sağlamıştı diye düşünüyorum. Bugün de sizlere kahverengi eyeliner uygulaması göstermek istiyorum.

NARS'ın makyaj sanatçısı Niko Lopez'in yaptığı divergent eyeliner uygulamasından esinlenerek ben de sizlere bir uygulama yaptım. Gerçi Niko Lopez siyah eyeliner ve beyaz kalem kullanmıştı ama ben kahverengi eyeliner ve altın rengi kalem kullandım. Eyeliner konusunda çok başarılı olduğum söylenemez ama yine de sizler için denedim. Fena da olmadı gibi:) Gece bir yemeğe çıkarken kullanabileceğimi düşünüyorum. Bakalım nasıl durmuş sizin fikirleriniz ne olacak?





Divergent eyeliner uygulamasında üst göz kapağına ve alt göz kapağına uygulanan eyelinerın içi doldurulmuyor. İsterseniz boş da bırakabilirsiniz. Veya Niko Lopez gibi beyaz da kullanabilirsiniz.




Göz açıkken duruşu:



Kapalı hali:


Gördüğünüz gibi koyu kahverengi bir eyeliner da siyaha alternatif kullanılabilinir. Ben İnglot'nun (maalesef ülkemizden çekildi) koyu kahve jel eyelinerını, açılı eyeliner fırçasıyla uyguladım. Aradaki kalemi bir yurtdışı seyahatimde almıştım (Anna Sui) ama siz dilediğiniz bir kalemi kullanabilirsiniz. Makyaj da sınırın hayal gücümüz olduğuna inanıyorum. Dilediğiniz renkleri deneyip duruşlarına bakabilirsiniz.

Umarım size fikir veren bir yazı olmuştur. Yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgilerimle... 

20 Ocak 2015 Salı

Missha BB krem

Merhaba:)

Bugün sizlerle Missha markasının BB kremi hakkında bir paylaşımda bulunmak istiyorum. İtiraf etmeliyim ki BB kremle tanışmam geçtiğimiz sonbaharda oldu. Daha öncesinde ya renkli nemlendirici ya da fondöten kullanıyordum makyajlarımda. Ehh araya düğündü, hamilelikti, çocuktu girince de kimi yenilikten bihaber kalışım normal heralde. Okuduğum her yerde BB krem aşağı, BB krem yukarı olunca, bir araştıralım bakalım bu krem neymiş dedim. The Balm'ın renkli nemlendiricisi hakkındaki yazımda BB kremlerin genel özellikleriyle ilgili kısa bir bilgi vermiştim. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Daha önce yüzeysel de olsa bahsettiğim için bugün sadece Missha'nın Perfect Cover BB kremi hakkındaki yorumlarımı sizlere ileteceğim.
Her ne kadar bir süredir kullanıyor olsam da bu ürünü, kendisini kıyaslayabileceğim başka bir BB krem kullanmadığım için yorumlarımı bu doğrultuda okuyup, değerlendirmenizi rica edeceğim. Sonuçta bir BB kremden ne beklemem gerektiğini (işin teorisi dışında) henüz tam deneyimlediğimi düşünmüyorum.


Ürünle ilgili yorumuma geçmeden hemen önce Missha Türkiye'nin tutumuyla ilgili birkaç cümlem olacak. Bu kadar mı sorun çözücü, insana güven verici ve çabuk geri dönüş yapan bir ekip olur. Ben BB kremlerle ilgili araştırma yaparken hem kendi çevremdekilerin ricasıyla, hem BB kremlerin menşei Almanya olmasına rağmen Kore'de popülerleşip gelişmesinden dolayı, hem de yabancı blog yazarlarının üstünde durduğu bir marka olması nedeniyle işe Missha'dan başlamak istedim. Oturdum internet sitelerini inceledim. Kafamın karıştığı ve tereddüt ettiğim durumlar oldu ve firmaya mail attım sorularımı. Ankara genel merkezli olan şirket bana 2-3 saat içinde telefonla döndüler ve ismini yanlış hatırlamıyorsam Sedef hanım uzun uzun tüm sorularımı cevapladı. Müthiş bir müşteri memnuniyeti yaratmanın yolunu bulmuş gibi duruyor Missha Türkiye. Kendim de İşletme mezunu olduğum için ve yönetici pozisyonunda çalıştığım için bir kurumda soru ve sorunlarınız için muhatap olacağınız birilerinin olmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bir ikinci kuvvetli yönleri ise inanılmaz hızlı kargo servisleri. Bugün sabah yaptığınız alışveriş ertesi gün elinize ulaşıyor. Satın aldığınız ürünleri bilemem ama verilen hizmetten çok memnun kalacağınızı düşünüyorum.

Hele şükür sıra geldi perfect cover BB kreme:)
Bendeki rengi 27 numaralı rengi. Toplam 5 rengi vardı yanılmıyorsam (13-21-23-27-31) en koyusundan bir numara açık olan renk benimki. Bu kremin iki ayrı boyu satılmakta, biri 20 ml seyahat boyu diğeri ise bendeki 50 ml olan normal boyu. Krem kutusunda pompalı başlıklı bir ürün. Pompalı ürünleri özellikle makyajda daha çok seviyorum. Ürünü sıkarken ne kadar geleceğini bilememenin getirdiği tedirginliği ortadan kaldırıyor:) Ben Kabuki fırça veya elimle uygulamayı seviyorum. Kapatıcılığı bence ortanın üstünde bir ürün.



Bu genel bilgiler dışında neden fondöten değil de BB krem kullanıyorum sorusuna biraz cevap vermek istiyorum. Vaat edilen cilt bakımı özelliklerinden tam olarak yararlanabildiğimi düşünmüyorum çünkü ben her gün kullanmıyorum. BB kremlere yönelmemin popülerlikten ziyade bir diğer nedeni de ev tipi bir lazer epilasyon (Silk'n Glide epilasyon aleti aldım ileride yazısını paylaşabilirim) cihazıyla yüzüme lazer yapmaya başlamış olmam. Ne alaka diyebilirsiniz ama Missha Perfect Cover BB krem 42 güneş koruma faktörlü bir ürün. Lazer yaptıranlar çok iyi bilir ki uygulamadan sonraki en önemli şey cildi güneş ışınlarından korumak. Aksi takdirde cildinizde lekelenmeler meydana gelebilir hele de esmer tenliyseniz daha fazla risk altındasınız demektir. Ayrı ayrı iki ürün kullanmak yerine hem güneş koruyucu hem de bence fondöten görevini gören bu kremi kullanmak hayatımı kolaylaştırıyor desem yeridir.
Yüzümde hiçbir ürün yokken



T bölgesi yağlanmaya müsait, karma bir cildim var ve akneye meyilliyim. Öncelikle kullandığım süre
Yüzümde sadece Missha Perfect Cover BB krem uygulanmış hali
boyunca akne oluşumu gözlemlemediğimi söyleyebilirim. Krem yapısındaki bu ürün, yüzümde hiçbir ağırlık yapmıyor fakat buna rağmen nerdeyse fondöten kapatıcılığına sahip, cilt rengini çok güzel eşitliyor.Tamamen mat bitişli bir ürün diyemem kendisi için. T bölgemi pudraladıktan sonra cildimdeki hafif parlak duruşunu seviyorum ama dediğim gibi eğer sizin de cilt yapınız benimkiyle aynıysa t bölgesini kontrol etmeniz gereken bir ürün. Benim cildimde orta kalıcılıkta diyebiliriz, 4 saat rahat dayanıyor. En sevdiğim özelliği ise hafif küllü bir renk altyapısı olmasına rağmen gerçekten de iddia ettikleri gibi 10 dakika içinde kendi cilt rengimle bütünleşiyor. Bir diğer avantajı da fiyatı. 50 ml ürün 57tl'ye satılıyor. Ürünü incelemek isterseniz Missha'nın web sitesine burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uzun lafın kısası benim beklentilerimi karşılayan bir ürün olduğunu düşünüyorum. Eğer siz de bu ara bir BB krem arayışındaysanız bir şans verin derim.
Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Yorumlarınızı bekliyorum..

Sevgilerimle...

19 Ocak 2015 Pazartesi

Canlı renklerdeki göz kalemi uygulaması ve oğlumun doğum günü:)

Yaklaşık bir hafta süren bir ayrılıktan sonra yeniden merhaba,

Çok yoğun bir hafta geçirdiğim için maalesef yazı yazıp, yükleme şansım olmadı. İnstagram hesabımdan (@ozgete) takip edenler biliyordur ki geçtiğimiz hafta sonu oğlumun  doğum günü partisi vardı. Aslında 28 Ocak'da 1 yaşını dolduracak ama anneannesi ve dedesi büyük bir doğum günü partisi organize ettiler ve erkenden başladık kutlamaya:) Bugünkü yazıma geçmeden önce biraz doğum gününden bahsetmek isterim. Epey kalabalık bir ekip vardı. Yani onca kişiyi ağırlamak gerçekten çok zor iş, kutlamayı annemlerde yaptık, buradan anneme ve babama defalarca teşekkür ediyor ve kaç yaşında olursa olsun çocukların dertlerinin bitmediğini görüyorum. 50-60 kişi vardı sanırım partide.
Bizim aile bireylerini en iyi tanımlayan şey sanırım farklı medeniyetlerin tek bedende buluşma durumu:) Daha önceki bir yazımda (cuma günü ne pişirsem? ) annemin Gaziantepli babamın Adanalı benim de doğma büyüme Ankaralı olduğumu söylemiştim. İşte yine Anadolu mutfağını menümüzde kullanmadan edemedik:) Partiye yemekler Adana ve Gaziantep'ten özel olarak geldi. Kısaca saymam gerekirse Adana, lahmacun, soğan kebabı, Adana usulü içli köfte ana menümüzü oluşturdu. Antep'ten gelen baklavaları, şöbiyetleri saymama gerek yok sanırım:) Doğum günü pastasını da şuradaki yazımda kendisinden bahsettiğim çok yakın arkadaşlarımdan Burcu yaptı elbette. Menü buram buram Anadolu koksa da daha Batı'ya yönelik bir müzik tercihimiz oldu. Piyano'da devlet sanatçısı Kaya abimiz (Kaya Güç), koroda biz vardık. Elbette gecenin sürprizi ünlü tenor Ömer Türkmenoğlu idi. Bizim aileyi böylelikle çok daha iyi anlamış oldunuz sanırım. Kebabımızı yerken arya da dinleyebiliriz pekala:))) Daha anlatacak çok şey olsa da burada kesiyorum ve bir iki fotoğrafla doğum günü ile ilgili yazacaklarımı sonlandırıyorum.





Buradan tekrar bizi yalnız bırakmayan dostlarımıza ve annemle, babama sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Annem ve babamın da hakkını ödeyemeyeceğimi bir kez daha anladığımı ifade etmek istiyorum:)

Gelelim makyaja:) Bugün sizlerle tabiri caizse cart renklerdeki göz kalemlerinizle yapabileceğiniz makyaj alternatiflerini konuşmak istiyorum. Geçen hafta makyajmıdedin Ayşegül'ün youtube kanalındaki videoları izlerken gözüme doğum günü makyaj videosu takıldı. Bu videoyu izleyince epeydir kullanmadığım göz kalemlerim aklıma düştü diyebilirim. Makyajmıdedin Ayşegül MercedesBenz'in fashion week etkinliğinde yapılan makyajdan esinlenerek bir makyaj yapıyor ve yeşil renkli bir kalemi oldukça iddialı bir şekilde gözlerine uyguluyor. Videoyu aşağıda izleyebilirsiniz.



Peki ben nasıl kullanıyorum bu kadar iddialı renkleri? Ben Ayşegül gibi renkleri ortaya çıkaracak şekilde kullanmıyorum. Daha çok bu renkler benim makyajımın detayını oluşturuyor. Açık renklerde bir far uygulamasının ardından, çok hafif gölgelendirdiğim gözlerimin üstüne belirgin simsiyah bir eyeliner çekip alt kirpik diplerime böyle canlı renkler uyguluyorum. Bolca rimellediğim gözlerimin arasından bu renklerin hafifçe parlamasını seviyorum.
Göz kapaklarımın üstü şu şekilde oluyor.



Sizler için bugün bir gözüme turkuaz mavisi diğer gözüme de yeşil bir göz kalemi uyguladım.

Turkuaz mavisinin görünümü farklı iki ışıkta böyle:








Yeşilin duruşu da şöyle:



Eveet ben bu tarz detaylarda sürprizleri olan makyajları çok severim. Sizlerde her zaman yaptığınız makyajları minik dokunuşlarla farklılaştırabilirsiniz. Umarım hoşunuza giden bir yazı olmuştur. Yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgilerimle..







13 Ocak 2015 Salı

Rimeller ve Kadınlar

Ahh biz kadınlar ve rimellerimiz! Asla vazgeçemediğimiz tutkumuz. Bir kadın için en iyi rimelin henüz üretildiğine inandığı gün olmayacaktır diye düşünüyorum. Gizliden gizliye hep daha muhteşem bir rimelin karşımıza çıkacağı umuduyla yaşıyoruz.  Hayatımın rimelini buldum dediğimiz noktada dahi farklı rimelleri denemekten kendimizi alıkoyamıyoruz çünkü her zaman daha iyisini bulma ihtimaline olan inancımız elimizden alınsın istemiyoruz.
Kirpiklerimizin gözlerimize kattığı anlama o kadar bağlıyız ki, kirpiklerimiz gür de olsa, uzun da olsa rimelsiz bir makyaj düşünemiyoruz. Hatta biliyorum (boşuna gizlemeyin) bazılarımız rimelsiz bakkala gitmek istemiyoruz. Fotoğraflardaki o hınzır bakış, o gizemli duruş, o ışıldayan gözler hep rimeller sayesinde sanıyoruz. Belki azıcık da haklıyız.

Anlaşıldığı üzere bugün ki konumuz rimeller:) Sizlere kullandığım rimellerin ikisi hakkında yorum yapacağım. Çok fazla rimelim var ama en fazla kullandıklarımdan başlamanın en doğrusu olduğunu düşünüyorum:)
Rimel koleksiyonum, marka marka ayırmaya çalıştım. Üst sol köşede de paketleri henüz açılmamış yedeklerim var:)



Bugün bahsedeceğim iki rimelde Lancome markasına ait. İlki Lancome Hypnose, bunu arkadaşım Burcu'yla 2004 senesinde keşfetmiştik (zaten o yıl piyasaya sürüldü diye hatırlıyorum) ve o günden beri hala makyaj koleksiyonumun demirbaşlarından.

Kıl fırçalı bir rimel olan Lancome Hypnose'un en güçlü yönü bana sorarsanız hacim vermesi. Yapısı, kirpiklerde duruşu, kalıcılığı, simsiyah rengi ve akmaması diğer artı yönleri. Yukarıda gördüğünüz tüm rimeller bir yana Hypnose diğer bir yana benim için. Tek katla bile çok güzel sonuçlar elde ettiğim, 2004'den bu yana kendi adıma daha iyisini arayıp da bulamadığım biricik rimelim.

İkinci rimelim ise Lancome Oscillation. Bu rimeli de yine çıktığından beri kullanıyorum, yanlış hatırlamıyorsam 2008'di. Aslında buna demirbaşım diyemem ama el alışkanlığı alıp depoladığım bir ürün diyebilirim.


Daha ince fırçalı (kıl fırça değil, polimer dikenli), titreşimli bir rimel. Titreşiminin hiçbir işe yaradığını düşünmüyorum. Defalarca titreşimli ve titreşimsiz denedim ürünü hiç fark göremedim. Eğer titreşiminden medet umuyorsanız hiç almayın derim. Bu maskarayla ilgili genelde olumsuz yorumlar duymuş olsam da ben o kadar olumsuz değilim. Hatta hala stoğumda 1 tane olduğuna göre gayet memnunum. Peki benim beklentim neydi bu rimelden? Benim beklentim kirpiklerimi biraz daha uzatmasıydı ve bunu yerine getirdiğini düşünüyorum. Genelde Lancome Hypnose'la beraber kullanıyorum.  Eğer Lancome Cils Booster xl rimel bazını (bu da yanılmıyorsam 2005'den beri demirbaşım, hatta en son iki kutu bu bazın Oscillation versyonunu aldım. Hala kullanıyorum) kullanmıyorsam Hypnose'la hacim verip, bununla uzatıyorum. Ben yapışma sorununa da çok iyi çözüm bulmuş bir ürün olduğuna da inanmıyorum. Yapışma biraz uygulamaya zaman ayırmayla alakalı bence. Eğer öyle hemen sür çık isterseniz (ki ben eğer özel bir gece için hazırlanmıyorsam daima aceleciyim) illaki kirpikler yapışıyor. Çok kafaya takmamayı öğrendim ben zamanla. Ya kafayı takmayacaktım ya zaman ayıracaktım ben takmamayı seçtim:)
Peki rimelli halimizle rimelsiz halimiz gerçekten biz kadınların abarttığı kadar değişiyor mu? Bakalım:)









           NEDERSİNİZ?

Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Sorularınızı ve yorumlarınız bekliyorum. Keyifli akşamlar...

Sevgilerimle...


12 Ocak 2015 Pazartesi

Benefit Ooh La Lift İncelemesi, Makyajmidedin Ayşegül'ün ve benim ürünü nasıl kullandığımız:)

Herkese Günaydın,
Başlıktan da anlaşılabileceği gibi bugün Benefit markasının Ooh La Lift adlı ürününden bahsedeceğim.
Ürünle ilgili yazıma geçmeden önce şöyle bir haberim olacak. Geçen hafta evdeyken oturdum Türkiye'deki birçok youtuberı ( Türkçe mealini bilemiyorum) izleme fırsatı buldum. Hepsini çok takdir ediyorum, bazılarını çok beğendim ama makyajmıdedin Ayşegül'de şeytan tüyü buldum diyebilirim. Hem kullandığı ürünlerle, hem de samimi, canlı anlatımıyla hepinizinkini ettiği gibi benim de gönlümü fethetti. Ben de dün kendisiyle iletişime geçerek belli aralıklarla yayınlamış olduğu videoları burada kullanmamın bir sakıncası olup olmadığını sordum. Kendisi çok büyük bir incelikle müsade etti. Yani belli aralıklarla zaten birçoğunuzun önceden izlemiş olduğu videoları (yoksa hala izlemediniz mi? Hııııı!!!) bir daha buradan izleyip anlattığım ürünlerin duruşlarını ve kullanımını hatırlayabilirsiniz.
Gelelim ooh la lift'e. Bugün bu ürünün esmer koyu tenli ve koyu halkaları olan biriyle, açık tenli ve gözaltı göreceli olarak koyu olmayan birinde nasıl durduğunu da kıyaslama şansınız olacak.
Öncelikle ürünün yapısından bahsedelim biraz. Kremsi yapısı olan, pembe alt tonlu, ince yapılı bir ürün. Göz altlarına güzel nem veren ama yine de göz kremi kullanmadan uygulanmaması gereken bir ürün. Bu ürün bir cilt bakımı ürünü değil, sakın üzerini öyle rastgele okuyup bu amaçla almayın. Bu ürün göz altı kapatıcısı da değil:) Peki Allah Allah bu ne yahu? diyorsanız gelin önce makyajmidedin Ayşegül'ün videosunu izleyelim sonra benim paylaştığım fotoğraflarla nasıl bir kullanım alanına sahip olduğunu kendi beynimin yettiği kadar sizlere anlatmaya çalışayım:)




 Sanırım videodan da anlaşıldığı gibi açık tenli, pembe alt tonlu ve göz altı morlukları ve şişkinlikleri çok belirgin olmayan kişilerde gayet güzel sonuçlar veriyor. Peki gelelim bana, ben bu üründen nasıl verim alıyorum?


Solunuzda duran fotoğrafta gözümde hiçbir ürün kullanılmamış bir ciltle, sabah kalktığımdaki şişliklerim ve renk dengesizliklerimle karşınızdayım. Sağ tarafta ise Ayşegül gibi göz altlarımı ooh la lift'le aydınlatmış
haldeyim. Farkı görebiliyor musunuz? Bir anda ışıl ışıl olan göz altlarımı görebiliyor musunuz? İyi, ben göremiyorum:) Belki milimetrik bir farklılık olmuştur ama maalesef ben makyajmidedin Ayşegül kadar şanslı olanlardan değilim. Öyle şipşak, göz altlarım aydınlık ve doğal bir görünüme kavuşturulamıyor. Ürünü daha bol sürersem daha büyük bir faciaya yol açıyorum zaten koyu olan göz altlarımı iyice morartmış oluyorum. Peki madem bu ürünü nasıl kullanıyorum. Artık her yerde sizlere söylenmesinden bıktığınız, koyu göz altlarına teninizden mümkünse bir ton daha koyu veya aynı renkte kapatıcı uygulamanız gerektiğini bende söyleyeceğim maalesef. Tabi bu uygulamadan sonra aydınlatıcıyla göz altlarını aydınlattığınızda göz altınızda makyaj olduğu belli oluyor ve sadece göz altlarınızı kapatıp dışarı çıkmak yerine tüm makyajı tamamlıyorsunuz değil mi? İşte ben göz altı kapatıcımı her hangi bir kapatıcılık özelliği olan bir aydınlatıcıyla aydınlatmak yerine ooh la lift'le aydınlatıp doğallaştırıyorum. Böylelikle makyajmidedin Ayşegül gibi vallahi de tillahi de bu benim doğal halim diyebiliyorum. Ooh la lift, çok çok ince yapıda, pembe alt tonlu ve sadece ışığı yansıtma özelliğine sahip olduğu için göz altı kapatıcılarını çok güzel tenle bütünleştirip aydınlatıyor. Bakalım farkı hepimiz görebilecek miyiz?



 Bendeki kapatıcıyla duruşu böyle arkadaşlar. Daha aydınlık daha dinlenmiş bir göz altı sağladığını düşünüyorum. 

Böylelikle bugün bir ürünün iki farklı ten renginde ve farklı cilt yapısındaki duruşunu sizlere göstermiş oldum. Umarım işinize yarayacak bilgiler olmuştur. Cildinizi tanıyıp neye ihtiyacınız olduğunu bilerek alışveriş yaparsanız ve aldığınız ürünleri yine cildinize en uygun yöntemle uygularsanız sonuçların sizleri mutlu edeceğini düşünüyorum.

Sevgilerimle...

11 Ocak 2015 Pazar

Merve Özkaynak uyarıyor!! Tester Rujlara Dikkat!!

Mutlu pazarlar herkese,

Bugün,  Merve Özkaynak'ın youtube kanalında yayınladığı ruj bağımlısı videosunun sonunda bizleri kozmetik mağazalarındaki tester rujların hijyeni hakkında uyarması üzerine kısa bir paylaşımda bulunacağım. Rujların bakteri ve bazı virüsleri taşıma olasılığını göz önünde bulundurarak dudağımızda değil de elimizde denememiz gerektiğini söylüyor ki ben de tamamen katılıyorum.
Bundan çok rahatsız olsam da dudağımın kendi renginin koyu olması nedeniyle ben, bazı renkleri maalesef dudağımda denemek zorunda kalıyorum. Elimde deneyip dudağımdaki duruşunu kestiremediğim durumlarda mecburen tester ürünleri kullanıyorum. (sizlere çok çok zorda kalmadığınız sürece tavsiye etmem) Tester ürünleri sürmem gereken durumlarda ise önce elimin yüzeyini temizleyip kalınca bir katman ruju elime sürüp üst yüzeyini elimde bırakıp öyle dudağıma deniyorum. Hoş bunun ne kadar faydası olduğunu bilmiyorum ama çok zorda kalırsam en azından böyle içimi rahatlatıyorum.
Sizlere önerim Merve Özkaynak'a kulak vermeniz. Bu arada Merve Özkaynak'ın bu videosunu da sizlerle paylaşıyorum.

Sevgilerimle..

10 Ocak 2015 Cumartesi

Acele makyaj tüyoları (benden fikir almak ne kadar doğruysa artık:) )

Merhaba Herkese,
 Bugün kısacık bir bilgi vermek istiyorum sizlere. Daha önceki yazılarımı okuduysanız ben hafta sonu daha yoğun iş temposu olan biriyim. Cumartesi günleri evden çıkmak bir kabus oluyor. Oğlum aşağıda kapının önünde ciyaklıyor (dışarı çıkacağını anlayınca pek heyecanlanıyor yavrum, 1 dakika daha fazla beklemeye sabrı olmuyor), ben uykusuzluktan berbat görünen yüzümü insan içine çıkmaya uygun hale getirmeye çalışırken bir yandan da çantamı, bilgisayarımı hazırlamaya çabalıyorum. Hal böyle olunca beni kurtaracak, yaptığım hataları çok göstermeyecek ama yoğun iş günüme de uygun olacak bir makyaj yapmam gerekiyor. Hele kış ayları olunca bunu bir de zifiri karanlıtka yapmam gerekiyor:)
Eğer sizin de böyle günleriniz oluyorsa ve gözünüzle kaşınızın arası benim gibi darsa sizlere küçük bir iki önerim olacak.


1) Koyu renkler ağırlıklı farlar kullanmayın hem göz mesafenizi dar gösterecektir hem de hatalarınız daha belirgin olacaktır. Eğer sağdaki fotoğrafa dikkatli bakarsanız aslında kahverengi, göz çukuruna uyguladığım farımı çok muntazam sürememiş olsam da, soldaki gözümün açık olduğu fotoğrafta bu belli olmuyor. Ehh insanlarda beni gözüm açık göreceğine göre makyaj kusurlarımı başarıyla kapatmış oluyorum. Renk dağılsa bile yoğun uygulamadığım için ve çok koyu renk seçmediğim için sorun olmuyor. Eğer daha yoğun bir koyu renk uygulaması yapsaydım oradaki hata hem göze çarpacaktı hem de kaş-göz mesafem dar olduğu için çok daha karanlık, kirli bir görünüm olacaktı.

2) Gözünüze koyuluğu eyeliner ile verin. Gözlerinize derinliği koyu renk far değil de eyeliner ile verirseniz, yoğun geçen iş gününde akma, dökülme, silinme gibi bir derdiniz olmaz hem de istediğiniz kalınlıkta çekerek kaş-göz mesafenizi istediğiniz genişlikte tutmayı başarabilirsiniz. Ayrıca sizi yoğun kirpik işleminden de kurtarmış olur çünkü eyeliner sürmediğimde kirpiklerimin bulaşanlarını temizlemek bir dert, kirpiklere gereken hacimi ve uzunluğu vermek ayrı bir dert oluyor.

3) Özellikle kaş-göz mesafesi dar olan kişilerin göz makyajında açık renkleri, hele bir de esmerseniz bej tonlarını kullanmanızı öneririm. Bu gerçi hepinizin bildiği bir bilgi ama ben yine de tekrarlamak istedim. Böyle acele makyajlarda ben çok simli çok parlak farları da önermiyorum çünkü o simlerin her yere dağılması hem kirli bir görüntü yaratıyor hem temizlemesi zaman alıyor, hem de istediğiniz etkiyi yakalayamazsanız(bu da özenli makyajla olur) ucuz duran bir görünümle karşı karşıya kalıyorsunuz.

4) Kaş altlarınızı da aydınlatmayı unutmayın.

5) Gözünüzün içine süreceğiniz beyaz veya ten rengi bir kalem gözlerinizi hem daha büyük hem de daha canlı, parlak gösterecektir. ( Sanırım 11 yıldır her makyajımda gözlerimin içine beyaz kalem çekiyorum) 

6) Benim gibi kaşlarınızı tarayıp, sabitlemeyi ihmal etmeyin yoksa tüm gün boyunca o kaşlar yere bakar:)

7) Sakın bu yukarıda saydıklarımın saatlerinizi alacağını düşünerek korkmayın 10-15 dakikada evden çıkmaya hazırsınız:)


Hepinize keyifli bir hafta sonu dilerim. Yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgilerimle...



9 Ocak 2015 Cuma

Siyah Oje ve Essence 101 Dalmaçyalı


Merhaba, 
Bugün sizlere siyah ojeyi nasıl kullandığımla ilgili kısa bir paylaşımda bulunacağım.
Ben pek siyah oje insanı değilim, koyu bordoları, kırmızıları,lacivert ve morları sevsemde pek siyah oje kullanmıyorum. Siyah oje süreceğim zaman da mutlaka ojelerime ve takacağım yüzüğe bir hareketlilik katıyorum. Bir süre önce Gratis'ten aldığım Essence marka 101 dalmaçyalı isimli ojeyi de bunun için kullanıyorum.


Tüm tırnaklarıma siyah oje sürdükten sonra sağ elimin yüzük parmağına ikinci kat siyah yerine bunu uyguluyorum. 


(Sizlere göstermek için en üst katını sürmeden ve kenarları temizlemeden fotoğrafladım kirli görüntü için çok özür dilerim)
Bu ojenin ( daha doğrusu böyle simli, partiküllü ojelerin) en kötü yanı eğer üstüne parlaklık veren şeffaf bir ürün daha kullanmazsanız kurudukça matlaşması. Eğer fotoğrafta da fark edebiliyorsanız arzu edilen parlaklığa tek başına ulaşamıyor maalesef. Yine de siyah ojeyi en rahat bu şekilde kullanabiliyorum.


Tabi bir de bu ojeyi çıkarmak gerekiyor. Bunun içinde sizlere önerebileceğim, benim şimdiye kadar simli ojelerde en iyi sonucu aldığım oje çıkarıcı Sephora'nın simli oje çıkarıcısı.

Bu oje çıkarıcısının en çok sevdiğim yanı tırnağımı yıpratmadan ojeyi çıkarması. Normalde simli ojeleri çıkarırken parmağınızı koparırmışcasına bastırmanız gerekiyor temizlerken. Bu bastırma esnasında simler tırnak yüzeyini de çiziyor. Sephora'nın bu oje çıkarıcısında kendinizi böyle paralamanıza gerek kalmıyor.


Parmağınızı içerisinde solüsyonlu sünger bulunan kutunun içerisine koyuyorsunuz, bir iki sağa sola çeviriyorsunuz ve parmağınızı çıkardığınızda tırnaklarınızı temizlenmiş buluyorsunuz. Sadece simli ojeler için değil koyu ve kırmızı renkli ojeler için de çok pratik bir ürün. Ben bu tarz oje çıkarıcıların pek çok markada olanını kullandım, Kiko, Şelale Aseton..vs ama bir süredir Sephora'yı kullanıyorum ve gayet memnunum. Eğer Sephora'ya yolunuz düşerse denemek için mutlaka bir tane alın derim.


Keyifli bir gün dilerim.

Sevgilerimle...






8 Ocak 2015 Perşembe

Cilt bakimi sonrasi

Sürpriz!!! yine ben:)

Bugün ikinci bir yazı yayınlıyorum ama bu yazım her hangi bir ürün hakkında olmayacak. Dünkü yazımı (gözenek küçültücü bazlarla ilgili olan) okuduysanız eğer fotoğraflarda gözeneklerimin ne kadar felaket bir halde olduğunu görmüşsünüzdür. Kendimden utandım resmen:) Bugün hava şartlarından dolayı işe gitmediğim için oturup cildimi, gözeneklerimi temizleyeyim dedim. Sizlerle de sonucu paylaşmak istedim.
Önce dünkü cildin doğal hali fotoğrafını koyuyorum.


Şimdi de temizlenmiş hali geliyor.



Buradan şunu hatırlatmak isterim ki temiz bir cilde sahip olmak kirli bir cildi kapatacak binlerce ürüne sahip olmaktan daha önemlidir. Elbette tüm o ürünler bizlerin yardımcısı ve kurtarıcısı oluyor ama lütfen cildinizi detaylı temizlemeyi ihmal etmeyin. Yukarıdaki her iki fotoğrafta da ne bir filtre ne de bir düzeltme var. Sanırım hepimiz farkın ne kadar bariz olduğunu görebiliyoruz. Özellikle 20'li yaşlarımda cildime her kötü davrandığım günün bedelini ödüyorum. Fazlasını yapmanıza gerek yok (ki fazlasıda cildinize zarar verir unutmayın), yeteri kadar, doğru olan cilt bakımınızı aksatmayın. Siz cildinize nasıl davranırsanız o size öyle yansır aynalardan:)

Sevgilerimle...